4 Ağustos 2020 Salı

, , , , ,

Masumiyet Müzesi {bir kitap}





“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”

Nobel ödüllü büyük yazarımız Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıldır çalıştığı harikulade aşk romanı bu sözlerle başlıyor... Masumiyet Müzesi’ni okurken yalnız aşk hakkında değil, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku, aile ve mutluluk hakkındaki bütün düşüncelerinizin derinden etkilendiğini ve kitabın rengârenk dünyasından hiç ayrılmak istemediğinizi göreceksiniz.

1975’te bir bahar günü başlayıp günümüze kadar gelen İstanbullu zengin çocuğu Kemal ile uzak ve yoksul akrabası Füsun’un hikâyesi; hızı, hareketi, olaylarının ve kahramanlarının zenginliği, mizah duygusu ve insan ruhunun derinliklerindeki fırtınaları hissettirme gücüyle, elinizden bırakamayacağınız ve yeniden okuyacağınız kitaplardan biri olacak. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca okurun sevgi ve hayranlığını kazanmış olan, kitapları elli sekiz dile çevrilen ve her yeni romanı büyük bir merakla bütün dünyada beklenen Pamuk, okurlarına unutulmaz rüyalar gibi, akıllardan hiç çıkmayacak sarsıcı bir hikâye anlatıyor.

“Pamuk, Doğu’nun da Batı’nın da sahiplenmekten şeref duyacağı temel ve kalıcı bir yazar…” NEW YORK TIMES


Yazar: Orhan Pamuk
Seri: -
Yayın Evi: İletişim Yayınları
Sayfa Sayısı: 592
Goodreads Puanı: 3.74/5

Bundan yıllar yıllar önce babamın elinde görüp kapağının pembesine aşık olduğum, adına ilgi duyduğum ve büyüyünce okuyacağım diyerek kendi kendime söz verdiğim, birkaç yıl önce kendi kitaplığıma eklediğim ve birkaç ay önce de artık büyümüşümdür diyerek okumaya başladım 17 yıllık ömrümün ikinci Orhan Pamuk kitabıydı Masumiyet Müzesi. İlki olan Kafamda Bir Tuhaflık'ı çok sevmiştim. Masumiyet Müzesi ise benim için Kafamda Bir Tuhaflık'tan daha başka bir yere sahip oldu.

Kitabı sevdim mi sevmedim mi tam olarak emin değilim. Kitabın başlarında sadece sevişiyorlar neden hiç duygu yok diye şikayet ettiğimi, ortalarında neden Kemal bu kadar aşk acısı çekiyor onun acısı dışında hiçbir şey okumuyoruz diye yakındığımı ve sonunda da neden Füsun kendini bu kadar geri çekiyor diye huysuzlaştığımı biliyorum ama kitabı kapatıp karşımda duran boş duvara baktığımda kalbimin sızladığını hissettiğimden de eminim.

Orhan Pamuk okuyucusunun kalbine sızmayı ve kurgusal dünyasının tam ortasına çekmeyi o kadar iyi başarıyor ki kendinizi gerçeklikten kopmuş bulabiliyorsunuz. Öyle ki ben okurken kendimi kitaptaki her şeye ortak ettiğimi kitabı bitirince fark ettim. Oysaki ben bütün kitap boyunca Kemal ile sevmiş, Kemal ile acı çekmiş ve en sonunda Kemal ile o fotoğrafı öpüp cebime koymuştum. Bütün o küçük hırsızlıkları Kemal ile yapmış ve Masumiyet Müzesini Kemal ile beraber kurmuştum. Bu bakımdan Masumiyet Müzesi benim için bambaşka bir yere sahip oldu.

Pamuk'un kalemine de bir kez daha hayran kaldım. Su gibi akan cümleleriyle en yoğun zamanda bile akıcılığından bir şey kaybetmeyen bir dili vardı. Karakterlerin her biri ayrı ayrı hayattandı. Her şeyi ile özel bir kitaptı. İlk cümlesi olan "Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum." ise insanı kaçıp giden o küçük anların hayatınızdaki önemini sorgulatmaya itiyordu.

Son olarak her ne kadar çoğunlukla Füsun'u baş tacım etsem de Sibel'e üzülmeden, onun yerine kendimi koymadan ve Nişan bölümünü sevmeden edemedim. Zaten o kadar gerçek ve dolu dolu bir bölümü sevmesem haksızlık olurdu.

2017
Share: